‘Acının kemiklerimin şeklini değiştirdiğini gözlerimle gördüm’ « Alem Magazin

16 Aralık 2025 - 16:51

‘Acının kemiklerimin şeklini değiştirdiğini gözlerimle gördüm’

Son Güncelleme :

23 Kasım 2025 - 12:27

‘Acının kemiklerimin şeklini değiştirdiğini gözlerimle gördüm’

Her işiyle, her sözüyle hep gündemde. Her daim üretiyor, çalışıyor… “38 yıldır çaba sarf ediyor, kendimi parlatıyorum. Atan tutanından sahtekârına, iyisinden manyağına bir sürü insan tanıdım” diyor. Hep farklı olmayı başarıyor. “Ünlüler sepetine dahilmiş gibi görünsem de hep bir fark yaratarak sıyrıldım” diyen Gülben Ergen geçen günlerde ‘GLBN’ adını verdiği dört şarkılık yeni albümünü çıkardı. Onunla şarkılarını, restorana bornozla gitme hikâyesini, sebzelerle ilişkisini, çocuklarını, aşkı ve yaşadıklarını konuştuk: “Benden bir Demir Lady yarattıkları için ne kadar alıngan ve kırılgan olduğumu bilmezler.”

Yeni albümünün heyecanı içinde, büyük bir koşturma halinde… Ama söyleşiye vakit ayırıyor, yine bütün sorulara dobra cevaplar veriyor. Bu sefer yeni bir fotoğraf çekimi yapalım diyoruz. Başta sadece birlikte bir fotoğrafımız olsun diye yola çıkıyoruz ama Gülben, Muhsin Akgün’ün büyülü objektifinin önüne geçince enerji doluyor. Elektrikleri çok tutuyor ve harika bir çekim yapıyorlar. Röportajda okuyacağınız gibi Gülben gerçekten çok iyi görünüyor, parlıyor. Ve bomba gibi bir enerjisi var. Başlıyoruz muhabbete…

 Yeni dört şarkılık mini albümün ‘GLBN’ çıktı. Neden sesli harflerinden arınmış bir Gülben var?

Seslileri çıkarıp azalmayı, sadeleşmeyi seçtiğim bir yılım. ‘JLO’ oluyor, ‘GLBN’ de olur diye havalara girmiş olabilirim (gülüyor).

 Bence de neden olmasın! Bu albümü dinleyen, hayatının hangi dönemine dair daha çok şey anlar?

Her şarkı, hayatımın yaşadığım döneminde ses bulur bende. Zaten gözlerimi kapatıp dinlerken kendimde yaşanmışlıklar bulduğum şarkıları seçiyorum.

 Şarkılarda birçok önemli ismin imzası var. Bunlardan biri de Mahsun Kırmızıgül. Nasıl yeniden bir araya geldiniz?

Mahsun’la sekiz sene önce film setinde birlikte çalıştığımızda ‘Vefasız’ı almıştım. En sevdiğim Mahsun Kırmızıgül şarkısıdır. Aslında cover şarkı yerine hep zor olanı, sıfır şarkıları seçerim. Ama bu kez çok sevdiğim bir arkadaşımın şarkısını yeniden okudum.

 Biraz şarkılardan ilerleyelim. Tamam, sözler senin değil ama bu şarkıları sen seçtin ve söyledin.
O yüzden bence sorabilirim. ‘Vefasız’ şarkından yola çıkalım… Sen hayatta ne kadar vefalısındır?

Benim diğer adım ‘vefa’. Nerede zor gün, orda olurum. Vefa, minnet, vicdan bu yaşamda korumamız gereken, bizi insan yapan en değerli sözler. Ankaralı Turgut’un son günlerinde iyi ki yanında olmuşum derken bir yandan da Fatih Ürek’le hastaneye yatmadan önce neden buluşmadım diye, Edip Ağabeyimi (Akbayram) hastanede ziyarete neden gitmedim diye kendimi kemiriyorum.

 Diğer şarkın ‘Seni Bulurum’… “Elini tutarım, korkma ben buradayım, seni bulmak için yollardayım”… Hiç, birini bulmak için böyle bir mücadele verdin mi?

Hakan (kahkahalar)… Ben niye mücadele veriyorum acaba, biri bu mücadeleyi verse bir zahmet! Soruyu değiştirelim, cevap veriyorum: Bunu çok diyen oldu ama lafta kaldı! Korkmamayı kendi kendime öğrendim ben!

 Peki, şimdilerde bulduğun bir aşk var mı?

Tabii tabii, sağım solum aşk (gülüyor). Öncelikleri çocukları, annesi, işi olan, ha bire yoğun, telaşlı, çekici bir aşk kadını olduğumu düşünmüyorum (gülüyor)!

 Buradan bana bir şey çıkmadı, şunu sorayım; aşka bakış hep değişiyor, şekilleniyor. Sen şimdilerde aşka nasıl bakıyorsun?

Bakmıyorum! Kırık dökük aşk şarkıları söylemeyi tercih ediyorum, bilmem anlatabildim mi?

 Bir diğer şarkın ‘Rukiye’de de “Dışı abiye, içi Rukiye” diyorsun. İçi Rukiye ne demek?

Biliyorsun Rukiye terzi mankenidir, üstünde kıyafet dikilir… Birkaç yıl önce Sibel’le (Algan-söz yazarı ve besteci) bir konuşma için karşılıklı fikir yürütürken “Sen aslında Rukiye’sin” demişti… “Merhaba, ben Rukiye diye girsen mi” dedi. Eğlendik, geçtik… Bu bende bir karşılık bulmuş olacak ki hiç unutmadım ve yıllar sonra bunu şarkı yapmasını istedim.

 Senin için ne kadar Rukiye?

Aslında Rukiye her kadın. Özellikle bizimki gibi her türlü yoruma açık mesleklerde ister istemez zırhlıyız. Çünkü oklar sürekli üstümüzde. Ben o zırhı kendimde yakaladıkça pek sevmedim. Savunmada bir hayat, zor ve yıkıcı. “En büyük zırh; üretim, fayda” dedim, işime gücüme baktım. “Giydim abiyeyi, çıktım abi” durumuna geçtim. İlişkilerimi de sözlerimi de abiye tutuyorum. Şık demek istiyorum abiye derken. Kendime yakıştırdığımı söylüyorum, yapıyorum. İçimdeki Rukiye’yi de kimselere bırakmam; canım o nihayetinde. Onu da bu sayede büyütüyorum, koruyorum, seviyorum. Her kadının yolculuğu yani Rukiye’den abiyeye giden yol.

‘Bornozlu, hamburgerli, slow şarkı çıkışlı albüm tanıtımına gel!’

 Yurtdışında bir restorana bornozla gittin. Yine konuşuldun. “Neden bornozla sokaktaydı” dediler. Gerçekten neden?

Sosyal medya atan tutan, kesen biçenlerin, beleşe intikam alanların er meydanı! Onu yazanlar yüzüme “Bornoz nasıl da yakışmıştı” derler eminim. Sebep şu, açıklayayım:
Dallas, ardından New Jersey, ardından son konser için Houston’daydık. 29 Ekim’i Amerika’da üç konserle kutladık, tabii bu kısmı konuşmayız ama bornoza takılırız, o başka. Neyse, konser bitimi gözüm açlıktan kararmıştı ve ekipçe hepimiz çok yorgunduk. “Hadi hepinizi hamburgerciye götüreyim” dedim. Sabah ülkeye döneceğiz. Gece valiz yapacağız. Hepimizin heyecanla seçtiği hamburgercinin kapanmasına 40 dakika var. Ter içindeyim, sahneden yeni inmişim. Kimsenin beni tanımadığı, tanısa bile kimsenin kimseyi ne giydiğiyle yaftalamadığı bir ülkedeyim. Bornozu çıkarıp giyinmem vakit kaybı… “Hadi böyle gidelim” dedim ve uçarak gittik. Bir kişi bile dönüp bakmadı.

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
Veri alınamadı.